28 Mart 2010 Pazar

çöp arabaları aynı kokar

bugün farkettim bunu. ama gerçek.
karman çorman bir konteyner'ın, türlü türlü insanların türlü türlü artıklarını barındıran bir konteyner'ın, bütün medeniyetimizin cehennemin dibini boylaması için yeter sebeb olan bir konteyner'ın, bir başka konteyner ile aynı kokuda olması, bana aforizmalar haykırdı.

birbirinden farklılaşma vaveylası, soluduğumuz hava gibi hazırdır ortamlarımızda. çöplerimiz ise tıpatıp aynı olduğumuzu haykırıyor.

apayrı şeyler diye iddia ettiğimiz düşüncelerimiz, aslında aynı ambalajlardan çıkmış ama farklı dilimlenip servis edilmiş zokalardır.

18 Mart 2010 Perşembe

kablo

en son elektrik kesintisinde ne yapıyordunuz? işte onun gibi düşleyin ölümü. onun gibi yakalayacak sizi.

ben, uzun zaman sonra tekrar edindiğim şarj aletini bilgisayarıma takmış, onun keyfini yaşıyordum; üç dakika olmuştu. ve elektrikler kesildi. işte böyle düşlüyorum ölümü.

tam 'uzun' zamandır peşinde olduğum bir 'dünya'ya kabloyu bağlamanın peşinde, ya da daha demincek bunu elde etmiş ama onunla ne yapacağını bilemiyor olmanın buruk eğlencesinde olacağım.

şuurumu uyanık bulduğum nadir vakitlerde bunun böyle olmamasını, elektrikler kesildiğinde 'elektriği' kesilmeyen bir ruha kavuşmuş olmayı diliyorum, yalvarıyorum. ve şükür ki; Merci haktır.

15 Mart 2010 Pazartesi

lavinia

rotanın başlangıcı sahilin doğu yakası.
yürüyorsunuz yan yan. solunuzda ağaçlar başlıyor. o zaman sağınızda ne var? deniz mi? hayır.
solunuza ağaçları koydunuz, sağınız boş kaldı. doluya koysanız almıyor, boşa koysanız dolmuyor.
en iyisi mi... koyverin gitsin. hariçten gazelciler'den 'yollar'ı koyun pikapınıza,

"bir kuş oldu şu gönlüm uçtu üzerimizde
konmak istedi lakin konmadı bir yerlere
geldi söyledi bana 'Mürşit arayan mısın?'
'evet' dedim 'benim o', o da dedi 'sensin o'"

sonra çıkarın onu fırlatın kenara. fayda gelmez taş plaktan, kafalar taş olmuş kafalar! en iyisi mi? en iyisi boş plak...

!! 650 yıl önce şuan oturduğun yerden kimler geçerdi haberin var mı? peki başbakan ne işe yarar bilir misin?
peki sen neden peygamber değilsin bildin mi?


sırtınıza dünyayı koydular sanırsınız. oysa temas ettiğiniz herşeye yük olup duruyorsunuz. kuzum, sizin derdiniz ne? yoksa beni de mi kovalayacaksınız yanınızdan? ben giderim merak etmeyin.

!! elini sürt duvarlara, sıvalı duvarlara! sıva kabarcıklarında devinsinler bir müddet. sonra bir bak bakalım elini hiç bu kadar hissetmiş miydin? söyle labunya, hiç bu kadar elini anlamış mıydın?

gidiniz, gelmemecesine gidiniz ama geliniz.
bizler hep buradayız, birazcık arkasında kafanızın...

10 Mart 2010 Çarşamba

lal

susmak bir macera
susmak yürümek

Ölüm gibi gelir susmalar. Var olmak için, en azından bunu kanıtlamak için konuşmak zorundayızdır. Ve konuşma sebebimiz bu olduğunda yokluğa yuvarlar dururuz konuşurken. Yaratma hissini en güçlü hissettirendir konuşmak, ne ironik.
Tesbit etmeyi, isim koymayı yaratmak saymak, evet akademilerimizde bir marifettir ama yalnız orada değil. Hatta burada böyle olduğu için orada öyledir.

çıkıp gitmektir yol
susmayı kutsayınca
çıkıp gitmeksiz
kutsanmaz susmak

susayan susmaz,
suskunlara bakın hele bir
nasiplerinde vardır yudumlamış olmak